Komedi, dram ve bilimkurgu türünde yer alan The Truman Show’da ana karakter Truman’ın hayatı bu anlatılanlar üzerinden ve genel geçer yargılar eşliğinde klasik bir hayat olarak izleyici karşısına çıkar. Ancak bu hayat klasik olmanın yanında sahtedir. Truman otuz yıldır kendisi için kurgulanan bir hayat yaşamaktadır. Doğduğu anda Truman’ı kameralar çekmeye başlamıştır ve Truman’ın her günü, her saati ve her dakikası canlı ve kesintisiz bir şekilde ekranlarda izleyici ile buluşur. Bilmeden bir televizyon programının yıldızı olan Truman kurgulanmış olan hayatı içerisinde ona söylenen bütün yalanlar ile yaşamaktadır. Ada olarak düşündüğü stüdyo içerisinde bir gün ölmüş babasının yanından geçtiğini gördüğü anda ve diğer olguları bir araya getirdiğinde bu kurgunun farkına varır ve otuz yılın sonunda tüm kurmacanın ve yalanların içerisinden çıkarak dışarıdaki dünyaya karışır. Truman’ın hayatında olduğu gibi hayatımız izleyiciler karşısında, kameralar önünde olmasa da bazen yaşadığımız hayat birilerinin kurguladığı bir sahne gibi hissettiriyor. Karanlık günler içerisinde bu kurgunun farkındalığından biraz kaçmak ve kabustan farklı duyguları hissetmek için The Truman Show’u sevenlerin izlemesi gerekenler listesini hazırladık.
Network (1976)
Sidney Lumet tarafından yönetilen film Network bir adamın çaresizlik ile beraber gelen hırsının televizyon ekranında beden bulmasını konu alıyor. Network filminin ana karakteri olan Howard Beale uzun yıllardır televizyon ile özdeşleşmiş bir insandır. Daha doğrusu artık kendini televizyon ile tanımlayan ve televizyon ekranında kendini var eden bir adamdır. Sunduğu akşam haberlerinin reytingleri gün geçtikçe düşmeye başlayınca Beale’in de huzurusuzluğu kendini göstermeye başlar. Kovulacağını da öğrenince Beale televizyon ile olan ilişkisine kendi yön vermesi gerektiğinin farkına varır ve bir akşam canlı yayında haftaya canlı yayında intihar edeceğini söyler. Böylelikle Beale’in ekran hırsıyla beraber yaşam, ölüm ve izlenme kavramları bir haftanın içine sığar.
Groundhog Day (1993)
Harold Ramis tarafından yönetilmiş olan 1993 yılı yapımı film Groundhog Day bir adamın defalarca aynı günü yaşamsını ve bu tekrar içerisinde edineceği bir alternatif son ve şans mı yoksa tamamen tesadüfe dayalı büyük bir sorun mu ikileminde yer almasını konu edinir. Başrollerinde Bill Murray ve Andie MacDowell’ın yer aldığı filmde Bill Murray tarafından canlandırılan Phil Connors aynı günü yaşamaya mahkum dilmiş bir adamı canlandırır. Phil bir televizyon kanalında hava durumu sunucusudur ve bu işiyle beraber tek düze giden bir hayatın içerisinde günlerini geçirmektedir. İş için Punxsutawney kasabasında yapılan Groundhog Day isimli festivale gönderilir iş için ancak bu işile Phil her gün uyandığında 2 Şubat gününü tekrar ve tekrar yaşamaya başlar.
Abre los ojos (1997)
Abre los ojos – Open Your Eyes 1997 yılı yapımı Alejandro Amenábar’un kendisi tarafından yazılmış ve yönetilmiş gizem ve dram türündeki başarılı filmidir. Film Vanilla Sky filminin esinlendiği ve yeniden çevrimi olan orijinal halidir. Vanilla Sky filminde de olduğu gibi Abre los ojos filminde dePenélope Cruz yer alır. Filmin ana karakteri César hayata şanslı gelmiş insanlardan biridir ve aslında bunun farkında olsa da buna değer vermeden hayatını yaşamaktadır. César ve en yakın ancak onun kadar hayatta şanslı olmayan arkadaşı Pelayo ile hayatın onlara verdiklerinden yararlanmaya ve cinsel hazla beraber hayatlarını yaşamaya devam ederler. Ancak César üzerinde her zaman bir çift göz vardır ve yaşadığı trafik kazası ile kaybettiği yüzü onu gerçek ile kurgu karmaşasına sürükler.
Pleasantville (1998)
Gary Ross tarafından yönetilmiş olan film Pleasantville bir çocuğun biraz da olsa fantezi dünyası ile birleşen gerçekliğini ve hayattaki tutkuları arasındaki en önemlilerden birinde kendini bulması ve bu deneyimi yaşaması ile ilgili bir film. Başrollerinde Tobey Maguire, Reese Witherspoon, Jeff Daniels, William H. Macy ve Joan Allen’ın yer aldığı filmde Tobey Maguire tarafından canlandırılan David 90’lar zamanında yaşayan ve hayatını televizyon ile bütünleştirmiş olan bir çocuktur. David’in televizyondaki en büyük arzusu siyah beyaz olan bir dizi ve bu dizinin kurgulanmış Pleasantville’dir. David bu kasabanın her detayını bilirken, hayattaki en büyük bağımlılığı bu dizi olmuştur. Bir gün bir televizyon tamircisinin David’e verdiği kumanda ile David kız kardeşiyle beraber kendini dizinin içinde bulur.
Being John Malkovich (1999)
Charlie Kaufman’ın senaristliğini üstlendiği Spike Jonze’un yönetmen koltuğunda oturduğu ve şimdiden kült filmler listesinde yerini almış olan filmin oyuncu kadrosunda John Cusack, Cameron Diaz, Catherine Keener ve elbette John Malkovich yer alıyor. Filmde işsiz bir kuklacı olan Cusack, sevgilisi olan Diaz ile evlenme planları yapmaktadır fakat maddi dünyada her şey istenilen gibi olmaz. Bu evliliğin gerçekleşmesi için Cusack başka bir iş arar ve bir binanın yedi buçukuncu katında faaliyet gösteren bir firmada işe başlar. Bu klostrofobi yüklü ofiste işe başlayan Cusack kendi ofisinde küçük bir kapı bulur ve bu kapıdan içeri girince fark eder ki bu kapı Malkovich’in zihnine açılır. Bu kapıyla beraber bir beyne hükmetme ve gerçek ile dayatılan çatışması filmde kendini gösterir.
Edtv (1999)
Ron Howard imzalı film Edtv’de izleyicinin karşısına başarılı oyuncular Matthew McConaughey, Woody Harrelson, Ellen DeGeneres ve Elizabeth Hurley çıkıyor. Filmde bir yapım şirketi kapitalist düzen içerisinde kendi varlığını sürdüremeyecek bir konumda izleyici ile buluşuyor. Bu yapım şirketi sektörde kendini kurtarmak için yeni bir plan arayışına girerken reytinglerini kurtaracak ‘dahiyane’ bir projeye girişiyor. Bu projeyle beraber yapım şirkeyi bir insanın yirmi dört saatini izleyici ile kesintisiz buluşturmaya karar veriyor. Bu projenin yüzü olarak da Ed Pekurny isimli adam seçiliyor ve artık Ed televizyonda insanların yirmi dört saatini izleyen bir yüz haline geliyor. Bu ilgiyle beraber gelen ün aynı zamanda hem Ed’i hem de yapım şirketini bir karmaşaya sürüklüyor.
Man on the Moon (1999)
Andy Kaufman’ın gerçek hikayesinden yola çıkarak biyografik esansların yer aldığı film Man on the Moon’un yönetmenliğini Milos Forman yaparken filmin senaryosunu Scott Alexander ve Larry Karaszewski kaleme almıştır. Filmin oyuncu kadrosunda Jim Carrey, Danny DeVito, Paul Giamatti, Courtney Love, Vincent Schiavelli ve George Shapiro yer alırken aynı zamanda Danny DeVito filmin yapımcıları arasında da bulunmaktadır. jim Carrey tarafından hayat verilen Kaufman önceleri tek başına yaptıkları gösteriler ile izleyici karşısına çıkarken bir gün yapımcıların odak noktası haline gelmesiyle Saturday Night Live programında yer alır. İzleyiciyi güldürmekten çok şoke eden Kaufman’ın performansı gerçek ve oyuculuğu birbirine karıştırarak izleyiciyi ekrandan içeri çeker.
Identity (2003)
James Mangold imzalı 2003 yapımı gerilim filmi Identity’nin başrollerinde izleyici karşısına John Cusack, Ray Liotta ve Amanda Peet çıkıyor. Film izleyiciyi kara ve gergin bir atmosfer ile karşılıyor. Bu atmosfer içerisinde birbirinden yabancı insanlar kendi hayat koşuşturmacaları içerisinde yol alırlarken hayatları bir kasırga ile bölünüyor. Bu kasırga yüzünden hayatlarının normal akışlarına ara vermek zorunda kalan bu on yabancı izbe ve gözlerden uzak bir otele yerleşir. Mangold imzalı gerilim dolu bilinmezlik bu otelde on kişi üzerinden kendini göstermeye başlar. Dış dünya ile bağları olmayan ve birbirlerini tanımayan bu on yabancı otel içerisinde bir kovalamaca içerisine girerler. Gizemli olaylarla tek tek avlanan bu on kişi üzerlerinde bilmedikleri bir göz ile deney faresi konumundadırlar.
The Terminal (2004)
Mehran Karimi Nasseri isimli bir adamın gerçek hikayesinden yola çıkarak Steven Spielberg tarafından beyazperdeye taşınan filmin başrollerinde Tom Hanks, Catherina Zeta-Jones ve Stanley Tucci yer alıyor. Nasseri 1988’den 2006’ya kadar tam 17 yıl Paris-Charles de Gaulle Havalimanı’nda yaşamış bir adamken Spielberg bu hikayeyi kurguyla birleştirip izleyici ile buluşturmuştur. Tom Hanks tarafından canlandırılan Viktor Navorski Spielberg tarafından Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra kurulduğu öne sürülen hayali ülke Krakozya’nın vatandaşıdır. Navorski babasının bir zamanlar Amerikalı bir müzik grubundan almış olduğu imzalı fotoğrafı tamamlamak için New York’a gelir ancak havalimanına gelince ülkesinde darbe olduğunu öğrenir. Artık ne Amerika’ya giriş yapabilir ne de ülkesine dönebilir. Bütün ülkenin gözü üstündeyken Navorski havalimanı terminalinde yaşam mücadelesi verir.
Stranger Than Fiction (2006)
Marc Forster tarafından yönetilmiş film Stranger Than Fiction bir adamın günlük monoton hayatı içerisinde izleyiciyi karşılıyor. Kadrosunda Will Ferrell, Emma Thompson, Maggie Gyllenhaal gibi isimlerin yer aldığı filmde Ferrell tarafından canlandırılan Harold Crick tüm insanlık gibi işinin ve evinin döngüsü içerisinde kendi hayatının kısır döngüsüne kapılmış bir insandır. Her yaptığı işin bir rutin ve düzen içerisinde ilerlemesini seven Harold bir gün dişini fırçalarken kafasında neler yapacağını tam olarak ‘tahmin eden’ aslında söyleyen bir sesi duyar. Daha sonra bu sesin ünlü bir yazara ait olduğunu tahmin eden Harold yazarın kurgu karakterinin kendisi olduğunu fark eder. Bu fark ediş ile beraber yazarın peşine düşen Harold kitabın sonunda karakterin ölmemesi için elinden geleni yapar.
Bonus: Ruby Sparks (2012)
Jonathan Dayton ve Valerie Faris tarafından yönetmenliği yapılmış olan film Ruby Sparks’ın başrollerinde izleyici karşısına Paul Dano, Zoe Kazan ve Annette Bening çıkıyor. Ruby Sparks bir çeşit fantezinin hayata geçmesinin büyüsünü ve karmaşasını aynı anda izleyiciye tattırıyor. Paul Dano tarafından canlandırılan Calvin genç yaşında büyük bir üne sahip olmuş yetenekli bir roman yazarıdır ancak bir süredir büyük bir durgunluğun içerisine girmiştir. Bununla başa çıkmak için kendisini bir roman içerisine sokar ve kendisinin hayalindeki bir kadını romanında yaratmaya başlar. Bir hafta sonra yarattığı Ruby’nin salonda ortaya çıkması hayal ile gerçeğin arasındaki çizginin anlamsızlaşmasına neden olurken aynı zamanda fantezi ve realite nedir sorularını izleyiciye sorgulatır.
Kaynak: filmloverss