Birçok kişi psikolojik filmleri seyretmeyi seviyor. İnsanın psişik dünyasında derin izler bırakan ve hayatın anlamı hakkında derin fikirler veren bu filmleri mutlaka izlemelisiniz.
1- Fight Club (Dövüş Kulübü)
Oregon Üniversitesi’nde yüksek lisansını yapan Chuck Palahniuk’un uzak olmayan bir gelecekte geçen ve kafası karışık genç bir erkeği konu alan romanından yola çıkılarak çekilen Fight Club’da filmi anlatan, ünlü bir otomobil firmasında iyi bir işe sahiptir. Tek düze yaşamı kronik uykusuzluk sorunuyla çekilmez bir hale gelmiştir. Ailesi ve yakın bir arkadaşı olmayan Anlatıcı doktorunun tavsiyesi üzerine kanserli hastaların terapi grubuna katılır. Bu toplantılar esnasında Marla ile tanışır; o da genç adam gibi hasta olmadığı halde grubun toplantılarına katılmaktadır. Anlatıcı’nın ve Marla’nın çabaları, tüketici kültürünün anlamsızlığına karşı bir duruştur adeta, kariyer sahibi ama yalnız insanların bir tepkisi. Anlatıcı’nın jenerasyonu ölü bir jenerasyondur. Bir yolculuk sonrası evinin yanmış olduğunu gördüğünde arayabileceği tek kişinin yolculuk sırasında tanıştığı sabun satıcısı Tyler olması da adeta bunun bir kanıtıdır. İçilen birkaç biranın ardından park yerinde Tyler, kahramanımızı kendine vurması için kışkırtacaktır. Aralarında başlayan bu kavga Anlatıcı’nın hayatını değiştirecektir. Bir süre sonra Anlatıcı, Tyler’ın yanına taşınır. Tyler’ın liderliğinde bir dövüş kulübünün kuruluşuyla bu kulüpte sayıları elliyi aşmamak kaydıyla genç erkekler birbirleriyle dövüşmeye başlayacaklardır. Kısa sürede popüler hale gelen kulüp ve Tyler hızlı bir şekilde bu ölü jenerasyonun mesihi haline gelir. Durum gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamıştır. Tyler ve Anlatıcı’nın olaylara verdikleri tepkiler paralellik kazanmaya başlar. Kurdukları klüp ise kapital dünyada kendini önemsiz ve dışlanmış hissedenler için bir buluşma noktası olma özelliğini edinir, gün geçtikçe üye sayısı ve derinliği artar. Anlatıcı bu olaylar olurken Tyler’ın kendisine bilerek bilgi vermediği bir Kıyamet Projesi’nden haberdar olur ve Tyler’ın onu yalnız bırakması ile şok geçirir. Onu bulabilmek için birçok dünya şehrine gider ve gittiği her şehirde klübün ne kadar geliştiğini ve o şehirlere de yayıldığını görür. Artık kontrol edilemeyen bu ilerleyişe son vermek isteyen Anlatıcı harekete geçer ve Kıyamet Projesi’ni polise anlatır. Kıyamet Projesi büyük bankaların merkezlerinin havaya uçurularak bütün hesapların silinmesi ve insanların borçsuz olarak yeni bir hayata başlamasını esas alır. Şahsi olarak, beni en fazla etkileyen filmlerden biri olmasıyla bu filmi “En İyi Psikolojik Filmler” konumuzun 1.sırasını lütfediyorum.
2- Makinist
Makinist, sanayide torna ustası olarak çalışan ve insomnia (uyuyamama)hastalığı olan Trevor Reznik (Christian Bale)’in hikâyesidir. Reznik bir yıldır hiç uyuyamamıştır ve gitgide zayıflamaktadır. İş arkadaşları, görünüşü adeta bir iskeleti andırmakta olan Raznik’ten ürkmeye başlarlar. Kendisinin de karıştığı bir kazada işçilerden birinin kolunu kaybetmesi ile işçiler Reznik’e karşı cephe almaya başlarlar ve onu uzaklaştırmak için çareler ararlar. Paranoyak bir ruh hali içindeki Reznik, halüsinasyonlar görmeye başlar. Bunların uykusuzluğun getirdiği bitkinlikten mi kaynaklandığı, yoksa kendisine karşı kurulmuş bir komplonun parçaları mı olduğunu araştırırken Trevor’un hayatı gitgide kabusa dönecektir. Şahsi olarak, anlattığı dramatik ve psikolojik döngü ile bu filmin,psikolojik filmler seven kişiler için izlenmesi gerek bir film olduğunu düşünüyorum.
3- Guguk Kuşu
Orijinal ismi “One Flew Over the Cuckoo’s Nest” ve aynı isimli kitaptan sinemaya uyarlanan film, akıl hastası numarası yaparak güvenlik önlemleri daha az olan bir akıl hastanesine sevkedilen bir mahkûmun (Jack Nicholson) geçirdiği zamanı konu alıyor. Mahkûm, bu süre içerisinde hem kaçma planları yapıyor hem de akıl hastanesindeki diğer hastalarla farklı bir diyalog kuruyor. Terapilerdeki kendi başına buyruk hareketleri ve özgürlüğe olan düşkünlüğü nedeniyle diğer hastalara kötü örnek olduğunu düşünen baş hemşire Mildred (Louise Fletcher) ile de büyük sorunlar yaşıyor. Milos Forman tarafından yönetilen film, tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olarak gösteriliyor. Jack Nicholson’ın ustaca sergiledigi rölü onun bugün geldiği noktanın tesadüf olmadığını göstermektedir. İçerdiği dramatize edilmiş psikolojik olaylar dizilimi ile, bu film de izlenmesi gereken psikolojik filmler listenizin içinde olsun!
4-Zindan Adası
Hikayemiz filmin baş kahramanları, iki polis memuru Teddy ve Chuck’ın Shutter Adasında tedavi gören fakat birden ortadan kaybolan Rachel Solando adlı hastanın soruşturması için adaya doğru yola çıkmalarıyla başlıyor. Dünya’nın en tehlikeli akıl hastalarının tutulduğu bu yerde bir süre sonra çok gizemli olayların gerçekleşmesi polis memuru Teddy’nin dikkatini çeker fakat işler bir süre sonra öyle çığırından çıkacaktır ki, kendisi bile gerçeklik ile rüya arasında ki sınırları zorlayacaktır. Leonardo Di Caprio’nun başrolünü üstlendiği bu film, psikolojik filmlerkategorisinde benim için Fight Club kadar değerli.
5- Bir Rüya İçin Ağıt
Her gün televizyon karşısında vakit geçiren bir anne ile uyuşturucu ağına kendini kaptırmış bir genç adamın annesi ile gün geçtikçe aralarında ki bağda kopmaktadır. Anne ve oğlunun hayatı o kadar kötüdür ki, annenin hayattan tek beklentisi her gün en sevdiği programı izlemek ve uyuşturucuya kendini fena halde kaptıran Harry’nin ise günden güne daha fazla uyuşturucu isteme duygusudur. Harry’nin annesi günün birinde çok sevdiği programa yaptığı başvurudan dolayı kabul edilir ve bundan sonra tek amacı o yarışmada kazanmak istediği kırmızı kıyafetin içine girebilmek olacaktır. Artık yaşı ilerlemiş olan kadın kendisini o kadar kaptırmıştır ki, sırf yarışmayı kazanabilmek için zayıflama hapları almaya başlar ve bundan sonra hayatlarında hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır… Yine dramatik bir psikolojik film ile karşı karşıyayız.
BONUS: Gizli Pencere
Başarılı yazar Mort Rainey (Johnny Depp) en sevdiği koltuğunun üzerinde günde 15 saat uyumaktadır. Acı verici bir boşanmanın ortasındadır ve bu ayrılığa ilişkin her şey çirkin ve tatsız bir hal almıştır. Bu durum tüm enerjisini emmiş ve yaratıcılığını alıp götürmüştür. Mort Rainey kendisini tek bir satır bile yazamayacak duruma getiren büyük çaplı bir yazamama sendromuyla baş başa kalmıştır.
Sonra bir gün, işler artık daha da kötüleşemez gibi görünürken, John Shooter (John Turturro) adında psikopat bir yabancı Rainey’nin kapısına gelir, onu kendi hikâyesini çalmakla suçlar ve bunu telafi etmesini ister. Rainey’nin kendisini yatıştırma çabalarına karşın, Shooter git gide daha ısrarlı ve düşmanca bir tavır takınarak, soğukkanlı bir cinayet dahi içerebilecek tuhaf bir adalet kavramından söz eder.
Akıl almaz bir kedi-fare oyunu oynamak zorunda bırakılan Rainey, hayal bile edemeyeceği bir kurnazlık ve kararlılığa sahip olduğunu keşfeder. Sonunda ise, Shooter’ın onu kendisinden bile iyi tanıyor olabileceğini anlar.
Son “mısır” sahnesi ile film iyi bir sona sahip olan bu psikolojik film, beni “Bunca zamandır bunu neden izlememişim?” diye büyük bir pişmanlığa itiyor dostlar.
Kaynak: izofrenpsikolog.com